Ahmet TUNCA


İstanbul'u, Marmara'yı mahvettik

İstanbul'u, Marmara'yı mahvettik


Yıllar önce ilk defa İstanbul'a gittim.

Nüfus 3 milyon civarındaydı. Üniversite sınavına gireceğim. Daha önce Afyon Lisesinden mezun ağabeylerimiz bizi Şehremini’deki Afyonlular Öğrenci Yurdunda, Kadırga’daki özel yurtlarda, sonra Ortaköy'de başka bir öğrenci yurdunda günlerce misafir ettiler. 

Ortaköy'den, o çıplak tepelerden Taksim'e, Beyoğlu'na kadar yürüyerek indik. Ama ne iniş! Korktuk. Issız, sessizdi. Şimdi İstanbul'u tanımak mümkün değil. İstanbul'a bir daha gitsem kaybolurum, diye korkarım. Giren çıkan belli değil, dünyanın bütün ülkelerinden ipini koparan soluğu İstanbul'da alıyor. 1960'lı yılların sonunda Galata Köprüsünde balık ekmek yemek modaydı. İstanbul'a gidip de oradan balık yemeden dönenleri şehri görmüş saymazlardı.

***

Sonra.

Aradan yıllar geçti. 1980'li yılların ortalarında yeniden çoluk çocuk gezelim diye otobüsle İstanbul'u boyladık. Galata Köprüsü'ne vardık. Yerli balığın yerini İskandinav ülkelerinin balıkları almıştı. İçim cız etti. Kirliliği, denizin bozulmaya başladığını anlamıştım.

Üç tarafı denizlerle kaplı bir ülkenin balık cenneti olması gerekirken, dışarıda balık ithal ediyorduk. Akarsuları, gölleri, dereleri, dağları, bayırları kuruttuk. Şimdi denizlerin, göllerin ortasına balık havuzları kurup, suni yemlerle yetişmiş balık üretip insanları kandırıyoruz.

Yazık ki ne yazık.

Üç milyon olan nüfus giren çıkanlarla birlikte bugün neredeyse 20 milyona dayandı.

***

İnsanoğlu çevreye dikkat etmiyor. Üç kuruş para kazanacağız diye fabrikaların kimyasal atıklarını, evsel atıkları, lağımları yıllarca Marmaray'a pervasızca boşalttık.

Marmara iç deniz.

Dünyada denizi olan tek ülke biziz.

Kıymetini bilemedik.

Marmara bugün isyan ediyor, gözyaşı döküyor.

Salyaları ile alarm veriyor. Biz hala İstanbul'a bir İstanbul'da eklemeye çalışıyoruz.

Çareler tükenmez.

Atıkların önü mutlaka kesilmeli.

Arıtma çabalarına hız verilmeli.

İstanbul'a giriş çıkış izne tabi olmalı, nüfus yerinde saymalı.

Dışarıdan gelenlere süre verilmeli.

Kanalizasyon ve sanayi atıkları kesinlikle önlenmeli.

***

Müsilaj (salya) bir felakettir. Marmara ölüyor. Tabanda güneş görülmüyor. Yani ölü denizlerde hayat olmaz, balık, deniz canlıları olmaz.

Aklımızı başımıza alalım. Yapılacak master planlar ile Marmara yeniden hayata döndürülmelidir.  

Türk insanın sadece Marmara'da değil, ülkenin her yerinde çevre savaşı veriyor. Maalesef yakan-yıkan tahrip edenler kazanmaya devam ediyor.

Bu böyle gitmez, gitmemeli!

Dağa, taşa, toprağa, ormana, dereye, nehire, göle, denize, çiçeğe, böceği sahip çıkalım.

Bu ülke sadece parası olanların değil, fakir fukaranın da ülkesidir.

Bizlerin gidecek başka yerimiz olmadığını, bazı şeylerin para ile elde edilemeyeceğini ne zaman anlayacağız?

Yazık, çok yazık bu ülkeye, bu ülkenin güzel insanlarına…