Gazeteciliğe gönül verip, baş koyarak meslek hayatını tek bir yayın organında tamamlayanlar şanslıdırlar...
Ancak sayıları olabildiğince de azdır..
Eskilerin deyişiyle kahir ekseriyetteki matbuat mensubu ise dolanır durur…
İkinci gruptan gazeteci olarak son durağımız, rahmet olsun, Bekir Coşkun’un deyişiyle, Onuncu Köy olan Sontelgraf.com.
Fikir anlamında güçlü, zayıf, kıskanç, taklit, derin, sığ çok yazılar yazdım. Sevindirici, üzücü, tesirsiz birçok da haber…
Bugün, Kadınlar Günü..
Bugünlerde de en çok “Non Dale” yazısı yazdım…
*
Büyük bir gazeteci, her zaman büyüğüm kalacak bir gazeteciden dinlediğimde çok çarpılmıştım.. Bilinir de yine de alıntılayalım…
Eski Romalı aristokratlardan Pautus, imparatoru devirmek için bir darbe hazırlamış. Ama harekete geçmeden yakalanıp idama mahkûm olmuş.
O dönemde idama mahkûm olan asiller, bir odaya konur, masanın üzerine de kendisini öldürmesi için bir bıçak bırakılırmış.
Pautus’a da aynı şey yapılmış.
Kapının önüne aile fertleri toplanmış. Ama odadan sürekli ayak sesleri geliyor ve Pautus kendisini bir türlü öldüremiyormuş.
Aile, Pautus’un bu korkaklığından utanmaya başlamış.
Romalı bir asilzade için ölümden korkmak büyük bir onursuzlukmuş.
Pautus‘un karısı daha fazla dayanamayıp kapıyı açarak içeri girmiş ve masadaki bıçağı alıp kendi karnına saplamış. Sonra da çıkarıp kanlı bıçağı kocasına uzatmış:
- “Pautus, non dole… (Pautus bak acımıyo..)
*
Kadının vefasını, mertliğini, cesaretini anlatan bu gibi hikayelerden, son yıllarda mateessüf kadın cinayetlerini konuşur duruma geldik..
Bu türden hikayeler çok naif kaldı…
Zaten…
Ölümün karşısında neyin ağırlığı var ki…
*
Kadına kıyanlara lanetler okuyoruz… Haklıyız…
Kadına şiddete hayır..
Kadına kalkan eller kırılsın…
Kadın cinayetlerine hayır..
Peki.. Tamam.. Amenna.. Okey..
Lakin…
Sloganik sözlerle, içi boş laflarla bu çürümüşlüğe nasıl dur diyeceğiz?
*
Aşk, sevgi, muhabbet çok güzel de bir evlilik de kolay kurulmuyor…
Paralar paralar paralar…
Evdi, eşyaydı, ziynetti, şuydu, buydu bir sürü şey…
Bir sürü döküm saçımın ardından evlilik, ardından da “cicim ayları” kronolojisi başlar…
Mutlu olanlara, sürdürenlere sonsuz mutluluklar…
Amma velakin..
Başaramayanlar?
Beceremeyenler?
Mutlu olamayanlar?
İşte tam burada aile büyükleri devreye giriyor..
Eşler de birbirlerine “şans tanıyor” filan…
Bunların ardından…
Su alan evlilik kayığını yüzdürebilene ne mutlu.
*
Aksi durumda ürpertici cinayet, şiddet haberleri alabiliyoruz, içimiz yanıyor..
Sonrasında..
Olayların ardındaki gerçek ne?
Bir adım ötesinde, gerisinde ne var?
Neler olmuş ki böyle olmuş?
Sorunun köküne inilmiyor gibime geliyor.
Değerlendirmeler faili alçaltarak yapılıyor..
Matematikteki doğal sayılar gibi sıfırdan başlıyoruz…
Oysa…
Tam sayılar gibi bakmamız gerekmiyor mu meseleye?
Hem eksi hem artı yönde?
Pekiştirmek için bir örnek vereyim:
Borca batmış bir erkek geride kalırken, boşanan kadın iddet müddeti sonunda ya da hakimin kararıyla daha erken bir sürede bir başkasıyla evlenebilir…
Yoluna devam edebilir.
Erkek ise düğün borcu…
Ev borcu…
Nafaka borcu…
İş garantisi yoksa bir de…
Katlanarak artan ekonomik kaygı..
Burada işte naçizane önerim şudur..
Evliliklerde “Evlilik sigortası” zorunluluğu…
Evliliğin ilk yıllarında...
Boşanan eşleri ekonomik baskıdan kurtaracak bir fon..
Yöneticilerimiz bir çare bulacaktır…
Hem..
Her şeye sigorta yapmıyor muyuz?